Sağlık

Dünya nüfusunun %9’unda yeme bozukluğu var

Kişinin yeme eylemini fiziksel açlıktan ziyade zihinsel durumuna göre şekillendirdiği bir beslenme davranışı olan yeme bozukluğunun farklı türleri olsa da anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza en yaygın iki tipidir.

Yeme bozukluğunun temelinin çocukluk döneminde atıldığını ancak gelişim nedeniyle ergenlik döneminde görülmeye başladığını vurgulayan Hiwell Online Terapi Platformu Uzmanı Klinik Psikolog Selin Çelen, “Çocukluk ve ergenlik döneminde; Depresyon, sosyal medya etkisi, şiddet, cinsel istismar, akran zorbalığı, ebeveyn baskısı gibi bazı risk faktörleri vardır. Erişkinlerde 20 yaşından sonra görülür.

Yeme bozukluklarının psikolojik olduğu kadar fizyolojik etkileri de vardır. Tüm bunları göz önünde bulundurarak yeme bozukluğu olan kişilerle empati kurmak ve yanlarında olduğumuzu hissettirmek çok önemli” dedi.

Yeme bozuklukları, bireyin kısıtlayıcı beslenme tarzı, yasaklar, mükemmel olma ihtiyacı, beğenilme ve arzulanma isteği gibi pek çok nedenden kaynaklanabilir. Kişinin yemekle ilişkisi bozulduğunda ortaya çıkan yeme bozukluğunun sebepleri arasında en çok vücut görünümünden memnuniyetsizlik ve sağlıklı olma isteği yer alır. Her bireyin tedaviye kolay ve hızlı ulaşabilmesi için hayata geçirilen Hiwell Uzman Klinik Psikolog Selin Çelen, parasını kilosuna ve vücut görünümüne dayandıran kişinin memnuniyetsizliğinin telafisi için; Kısıtlayıcı diyetler, detokslar, kendini aç bırakmak, kusmak, müshil-diüretik kullanmak ve çok egzersiz yapmak gibi davranışlarda bulunabileceğini söyledi. Selin Çelen, bu eylemlerin yemek yemek ile yemek yemek arasındaki ilişkinin bozulmasına neden olduğunu belirterek, bu rahatsızlığın fiziksel etkileri, tespiti ve bu kişilere yaklaşırken dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

Söz konusu rahatsızlığın temellerinin çocukluk döneminde atıldığını ancak gelişime bağlı olarak 13-14 yaşlarında görülmeye başlandığının altını çizen Selin Çelen, “Çocukluk ve ergenlik döneminde; Anksiyete bozuklukları, depresyon, sosyal medya etkisi, psikolojik ve fiziksel şiddet, cinsel istismar, akran zorbalığı, kayıplar ve ebeveyn baskıları yeme bozukluklarının başlıca nedenleri arasındadır. Bu nedenle tüm risk faktörlerini göz önünde bulundurarak erken müdahale etmek çok önemlidir.

TÜRKİYE’DE YEME BOZUKLUĞU ORANI YÜZDE 3

Araştırmalara göre ülkemizde yeme bozukluğu yaygınlığının ortalama yüzde 3 olduğunu belirten Selin Çelen, bu oranın ergenlerde yüzde 2,33, ergen kızlarda ise yüzde 4,03 olduğunu söyledi. Selin Çelen, üniversite öğrencisi kızlar üzerinde yaptığı bir araştırmada bu oranın Anoreksiya Nervoza’da yüzde 0,1-4’ün ortasında, Bulimia Nervoza’da yüzde 18-20’nin ortasında değiştiğini vurgulayarak, korku bozukluğu olan kişilerde korku bozukluğu oranının yüksek olduğunun altını çizdi. yeme bozuklukları aynı zamanda yüzde 60’ın üzerindedir.

PANDEMİDE ARTTI

Selin Çelen, “Chicago’da yeme bozuklukları ile çalışan bir dernek olan ANAD’a göre, dünya çapında yaklaşık 10 kişiden 1’i bu hastalıktan etkileniyor ve dünya nüfusunun en az yüzde 9’unda yeme bozukluğu var. Ancak pandemi döneminde dünyada ve Türkiye’de klinik olarak görülmese de toplumda yeme bozuklukları görülme sıklığı arttı. ANAD Derneği’nin çocuk ve ergenlerle ilgili araştırma bulgularına göre; 1-3. sınıftaki kızların yüzde 42’si kilo vermek istiyor, 10 yaşındakilerin yüzde 81’i şişman olmaktan korkuyor, ergen kızların yüzde 35-57’si hızlı diyet yapıyor, hızlı, kendi kendine kusuyor ve diyet hapı kullanıyor veya müshil. Yeme bozukluğu, ölüm riskinin en yüksek olduğu tanı kümesidir. Özellikle Anoreksiya Nervoza kümesinde gelişmiş ülkelerde ölüm riski yüzde 10 civarında.

EN DEĞERLİ NOKTA, HASSAS VE DİKKATLİ YAKLAŞMAK

Selin Çelen, yeme bozukluğu olduğundan şüphelenilen bir birey varsa bu kişilere çok hassas yaklaşmanın çok değerli olduğunu belirterek, “Çünkü bu kişiler çevreden gelen rastgele olumlu veya olumsuz yorumlar karşısında hızla tetiklenebiliyor. onlara. ‘Çok güzel görünüyorsun’, ‘Kilolu değilsin’, ‘Kilo mu aldın?’ veya ‘Kilo mu verdin?’ Bu tür yorumlar olumlu ya da olumsuz olsa bile kişiyi yeme alışkanlıkları konusunda harekete geçirebilecek bir etki yaratabilmektedir. Bu tarz sorular yerine empati kurmak, duygularını sormak ve karşılamak, ihtiyaçlarını öğrenmek, şefkatle kucaklamak, motive olmak, yalnız ve inançlı olmadıklarını hissettirmek çok daha değerli ve değerlidir.

TEDAVİ ÖNCESİ TEŞHİS DAHA ÖNEMLİ

Klinik Psikolog Selin Çelen, yeme bozukluğu tedavisinin öncelikle kök nedenlerinin belirlenmesinin çok değerli olduğunun altını çizdi. Yiyecek tüketiminde artış, yemek yerken kontrolü kaybetme, kendini aç bırakma, kısıtlayıcı bir diyet uygulama ve ardından çok yeme döngüsü, çok yedikten sonra kusma, kısa sürede kilo verme, çok fazla fiziksel aktivite yapma, bilinmeyen yiyecekler yeme, hesap yapma Kalori, adet düzensizliği ya da adet görmeme gibi belirtiler arasında hastanın geri çekilmesinin bu hastalığın belirtileri arasında yer aldığına değinen Selin Çelen, “Bu nedenlerin tespit edilmesinin ardından kişinin vücut görünümünden duyduğu memnuniyetsizliğin nedenleri araştırılıyor. ve sonuçlar arasındaki ilişki detaylı olarak incelenmekte ve çalışmalar yapılmaktadır. İnceleme sırasında çoğunlukla; özgüven, mükemmeliyetçilik, başarısızlık, yetersizlik, beğenilmeme ve beğenilmeme inançlarıyla çalışıyoruz. Bunlara ek olarak yeme ile kurulan ilişkiyi onarmak için davranışsal grup müdahale yöntemleri uygulanmaktadır. Açlık ve tokluk sinyallerinin farkındalığı ve takibi, yasaklı besinlerle barışma, kısıtlayıcı diyet döngülerinden sürdürülebilir beslenmeye geçiş, geçmiş beslenme deneyimlerinin keşfi, alternatif davranışsal eylemler, yeni baş etme yöntemleri oluşturma, duygu düzenlemeyi sağlamak için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Yeme bozukluklarının tedavisinde kullanılan terapi okullarının ortasında; Bilişsel Davranışçı Terapi, Dinamik Terapi, EMDR Terapisi, Mindfulnes, Şema Terapisi, Diyalektik Davranış Terapisi geliyor.”

FİZİKSEL ETKİLERİ DE VAR

Yeme bozukluğunun psikolojik etkilerinin yanı sıra fizyolojik etkilerinin de olduğunu söyleyen Selin Çelen, bu bozukluklardan bazılarını şöyle sıraladı:

  • kardiyovasküler problemler
  • Erken yaşta başlayan olaylarda büyüme-gelişme geriliği,
  • kemik kütlesinde azalma,
  • mide tahrişi ve kanaması,
  • Diş minesinde aşınma ve diş çürümesi,
  • düşük potasyum değeri,
  • uyuma eğilimi,
  • kalp ritmi bozuklukları,
  • yağlı karaciğer,
  • cilt kuruluğu,
  • saç büyümesinde artış,
  • Kabızlık,
  • düşük vücut ısısı,
  • Saç kaybı,
  • Kadınlarda adet görememe…

 

DUYGULARIYLA BAŞ ETMEYEN BİREY, BUNU YEMEK YERE TAŞIMAYA ÇALIŞIYOR

Yeme bozukluğunun tek başına duygusal açlık olarak adlandırılamayacağının altını çizen Klinik Psikolog Selin Çelen, “Duygusal yeme bozukluğunda kişiler rastgele bir his hissettiklerinde normalden daha fazla besin tüketebilirler. Genellikle olumsuz duygularla ortaya çıkan bu yeme davranışı aslında bir başa çıkma formülü olarak kullanılmaktadır. Başarısızlık, yetersizlik, baskı altında hissetme, öfke gibi olumsuz duygular hisseden birey, yeme davranışında bulunur ve sonrasında sıklıkla pişmanlık duyar. Ancak olumsuz duyguların yanı sıra olumlu duyguların ardından yeme davranışı görülmektedir. Olumlu bir duygu ile gelen yeme davranışının nedeni kişinin kendini ödüllendirmek istemesidir. Duygusal açlık, duygusal yeme alanında yaygındır. Fakat her yeme davranışının temelinde kişi aslında; açlık, tokluk, ıstırap, acı, sıkıntı, öfke, pişmanlık, doyum gibi yeme hareketleridir. Birey yaşadığı duyguya tahammül edemediği ve baş edemediği için yeme eylemi ile bu duyguyu yönetmeye ve rahatlatmaya çalışır. Dolayısıyla duygusal açlık tabirini bu noktada kullanabiliriz. Ancak duygusal açlıkla yemek yeme eylemini ve bu bağlamda yaşanan duygu ya da olayla başa çıkma formülünü kullanmak işlevsel bir analiz değildir. Bu noktada daha faydalı ve sağlıklı başa çıkma yolları bulmak için daha gerçekçi bir analiz olacaktır.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu